Bu imtihan âleminde yüce Rabbimiz hakikati, görmek isteyenler için, apaçık kılmıştır. Ayetleri görmek istemeyenler için yapacak şey yok. Onlar kör gibidir. Fıtratları köreldiğinden hakikati görmeleri zorlaşmıştır. Zira yaratılış yasası, görmek isteyenin görmesini mümkün kılmakta görmek istemeyenin görmesini ise imkânsızlaştırmaktadır.
Yüce rabbimiz bu yüzden “Görmezden gelenleri uyarsan da uyarmasan da, onlar için, fark etmez. İman etmeyeceklerdir. Allah kalplerini ve kulaklarını köreltmiştir, gözleri perdelidir. Onlar için büyük bir azap vardır. (Bakara, 6-7) Buyurmaktadır. İşte bu ayetler evrendeki fıtrat yasasını vurgulamaktadır.
Görmek isteyenlere ise sayılamayacak kadar ayet mevcuttur. Bu bakımdan ısrarla ayet (mucize) isteyenlere Yüce Rabbimiz ““Kendisine Rabbinden bir ayet indirilse ya!” dediler. De ki: “Elbet Allah ayet indirmeye kadirdir, lakin onların çoğu anlayamıyorlar”. Yeryüzündeki canlılar ile kanatları sayesinde uçabilen kuşlar da sizin gibi bir nesildir. İlahi kelamda hiçbir şeyi es geçmedik, sonunda Rablerinin huzuruna çıkarılacaklardır. Ayetlerimizi inkâr edenler sağırdırlar, dilsizlerdir, karanlıklara gömülmüşlerdir. Allah gerek gördüğünü sapkınlıkta bırakır gerek gördüğünü doğru yola iletir. (Enam, 37-39) buyurarak görme niyeti taşıyanlar için Allah’ın ayetlerinin apaçık olduğunu, görme niyeti taşımayanların ise karanlıklara gömülmüş körler gibi olduğunu vurgulamaktadır. Uçan kuşların dahi hakikatin göstergeleri olduğunu vurgulamaktadır. Kuşların bile bir birliktelik oluşturması toplumsal davranışlar ortaya koyması görenlere çok şeyler söyler elbet.
Yüce Rabbimiz ayetlerini her durumda bize göstereceğini ifade etmekte ve önemli olanın görme niyeti taşımak olduğunu ortaya koymaktadır. “Ayetlerimizi onlara dış âlemde de kendi iç dünyalarında da göstereceğiz ki İlahî kelamın hakikat olduğu kendileri için apaçık ortaya çıksın. Her şeye şahit olan Rabbin yetmez mi?”. (Fussilet, 53) ayeti iç dünyada hissettiklerime ve dış âlemde gördüklerime hep tercüman olmuştur. Babam kanser ağrıları içersinde kıvranırken ve “Yüce Rabbim ne olur fazla çektirme sen merhamet eyle” diye dua ederken Yüce Mevlamın “Yoksa sizden öce gelip geçmiş olanların misali sizin başınıza gelmediği halde cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar sıkıntı ve darlığa düştüler, sarsıntıya uğradılar. Hatta Allah’ın elçisi ve onunla birlikte olan müminler “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyorlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır” (Bakara, 214) ayetini hatırladım. Bu sıkıntıların bir karşılığı olacağı umuduyla sükûnet buldum. Acılar içinde kıvranan babamı bu ayetle teskin etmeye çalıştım.
Babam rahmetlik olduğunda Allah’tan rahmet dilemek ve son vazifemi yerine getirmekle uğraşmak dışında yapacak bir şey yoktu. O telaşla arayabildiğimi aradım. O gün tıpkı benim gibi sınav gözetmenlik görevi almış bulunan arkadaşlarımı aramaktan çekindim. Bir nevi emrivaki olur, görevlerini yapmalarını sıkıntıya sokmuş olurum düşüncesiyle herkese tek tek ulaşmak istemedim. Kendi durumumu bildirmek için aramam gerektiği üzere Bir ağabeyimi aradım. Bir durum olursa bana mutlaka haber ver diyen ağabeylerimi aradım. Ama bir ağabeyim var ki onu özellikle aramam gerekirken cenaze telaşıyla arayamamış olmam benim için bir hasret oldu. O ki babamı tanımıştı. Bazı günler kendisini çağırmıştım da arabasıyla babamı hastaneye ulaştırmıştı. Aksilik bu ya nasip olmayacak işte. Kim bilir belki de bana Rabbim iç dünyamda bir ayet gösterecek diye, ahiretteki hasretin, pişmanlığın bu dünyadakine benzemeyeceğini anlamam üzere bu ağabeyimi cenazeden haberdar edememiştim. Şimdi bu durum karşısında çok üzüntü duyuyor ve “ah keşke!” diyorum. Ama bu keşke de boş değil diye hissediyorum. Zira pişmanlık hasretinin ne olduğunu az çok anlıyorum. Şimdi Rabbimin “Kendileri gaflet içersinde ve iman etmez durumdalarken mesele hükme bağlandığında hasret günüyle onları uyar” (Meryem,39) ayetini daha iyi anlıyorum.
Dedim ya ayetler görmek isteyene. İşte içimi kemiren bu “Ah keşke!” de içimdeki bir ayetmiş. “Ayetlerimizi onlara dış âlemde de kendi iç dünyalarında da göstereceğiz ki İlahî kelamın hakikat olduğu kendileri için apaçık ortaya çıksın. Her şeye şahit olan Rabbin yetmez mi?”. (Fussilet, 53) ayetinde buyrulduğu üzere iç dünyamda bana ahiretteki “Ah keşke!” nin ağırlığını hatırlatan ve enfuste gösterilen afakî bir boyutu olan bir ayetmiş.
Evet, rabbim ahirette bize hasretlik çektirmesin. Zira asıl hasretlik günü olan ahiretteki pişmanlığın ne kadar acı olduğunu dünya hayatında çekilen pişmanlık hasretleri sayesinde anlayabilenlere ne mutlu.
Mustafa ayas
23 Mayıs 2009 Cumartesi
Yüce rabbimiz bu yüzden “Görmezden gelenleri uyarsan da uyarmasan da, onlar için, fark etmez. İman etmeyeceklerdir. Allah kalplerini ve kulaklarını köreltmiştir, gözleri perdelidir. Onlar için büyük bir azap vardır. (Bakara, 6-7) Buyurmaktadır. İşte bu ayetler evrendeki fıtrat yasasını vurgulamaktadır.
Görmek isteyenlere ise sayılamayacak kadar ayet mevcuttur. Bu bakımdan ısrarla ayet (mucize) isteyenlere Yüce Rabbimiz ““Kendisine Rabbinden bir ayet indirilse ya!” dediler. De ki: “Elbet Allah ayet indirmeye kadirdir, lakin onların çoğu anlayamıyorlar”. Yeryüzündeki canlılar ile kanatları sayesinde uçabilen kuşlar da sizin gibi bir nesildir. İlahi kelamda hiçbir şeyi es geçmedik, sonunda Rablerinin huzuruna çıkarılacaklardır. Ayetlerimizi inkâr edenler sağırdırlar, dilsizlerdir, karanlıklara gömülmüşlerdir. Allah gerek gördüğünü sapkınlıkta bırakır gerek gördüğünü doğru yola iletir. (Enam, 37-39) buyurarak görme niyeti taşıyanlar için Allah’ın ayetlerinin apaçık olduğunu, görme niyeti taşımayanların ise karanlıklara gömülmüş körler gibi olduğunu vurgulamaktadır. Uçan kuşların dahi hakikatin göstergeleri olduğunu vurgulamaktadır. Kuşların bile bir birliktelik oluşturması toplumsal davranışlar ortaya koyması görenlere çok şeyler söyler elbet.
Yüce Rabbimiz ayetlerini her durumda bize göstereceğini ifade etmekte ve önemli olanın görme niyeti taşımak olduğunu ortaya koymaktadır. “Ayetlerimizi onlara dış âlemde de kendi iç dünyalarında da göstereceğiz ki İlahî kelamın hakikat olduğu kendileri için apaçık ortaya çıksın. Her şeye şahit olan Rabbin yetmez mi?”. (Fussilet, 53) ayeti iç dünyada hissettiklerime ve dış âlemde gördüklerime hep tercüman olmuştur. Babam kanser ağrıları içersinde kıvranırken ve “Yüce Rabbim ne olur fazla çektirme sen merhamet eyle” diye dua ederken Yüce Mevlamın “Yoksa sizden öce gelip geçmiş olanların misali sizin başınıza gelmediği halde cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar sıkıntı ve darlığa düştüler, sarsıntıya uğradılar. Hatta Allah’ın elçisi ve onunla birlikte olan müminler “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyorlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır” (Bakara, 214) ayetini hatırladım. Bu sıkıntıların bir karşılığı olacağı umuduyla sükûnet buldum. Acılar içinde kıvranan babamı bu ayetle teskin etmeye çalıştım.
Babam rahmetlik olduğunda Allah’tan rahmet dilemek ve son vazifemi yerine getirmekle uğraşmak dışında yapacak bir şey yoktu. O telaşla arayabildiğimi aradım. O gün tıpkı benim gibi sınav gözetmenlik görevi almış bulunan arkadaşlarımı aramaktan çekindim. Bir nevi emrivaki olur, görevlerini yapmalarını sıkıntıya sokmuş olurum düşüncesiyle herkese tek tek ulaşmak istemedim. Kendi durumumu bildirmek için aramam gerektiği üzere Bir ağabeyimi aradım. Bir durum olursa bana mutlaka haber ver diyen ağabeylerimi aradım. Ama bir ağabeyim var ki onu özellikle aramam gerekirken cenaze telaşıyla arayamamış olmam benim için bir hasret oldu. O ki babamı tanımıştı. Bazı günler kendisini çağırmıştım da arabasıyla babamı hastaneye ulaştırmıştı. Aksilik bu ya nasip olmayacak işte. Kim bilir belki de bana Rabbim iç dünyamda bir ayet gösterecek diye, ahiretteki hasretin, pişmanlığın bu dünyadakine benzemeyeceğini anlamam üzere bu ağabeyimi cenazeden haberdar edememiştim. Şimdi bu durum karşısında çok üzüntü duyuyor ve “ah keşke!” diyorum. Ama bu keşke de boş değil diye hissediyorum. Zira pişmanlık hasretinin ne olduğunu az çok anlıyorum. Şimdi Rabbimin “Kendileri gaflet içersinde ve iman etmez durumdalarken mesele hükme bağlandığında hasret günüyle onları uyar” (Meryem,39) ayetini daha iyi anlıyorum.
Dedim ya ayetler görmek isteyene. İşte içimi kemiren bu “Ah keşke!” de içimdeki bir ayetmiş. “Ayetlerimizi onlara dış âlemde de kendi iç dünyalarında da göstereceğiz ki İlahî kelamın hakikat olduğu kendileri için apaçık ortaya çıksın. Her şeye şahit olan Rabbin yetmez mi?”. (Fussilet, 53) ayetinde buyrulduğu üzere iç dünyamda bana ahiretteki “Ah keşke!” nin ağırlığını hatırlatan ve enfuste gösterilen afakî bir boyutu olan bir ayetmiş.
Evet, rabbim ahirette bize hasretlik çektirmesin. Zira asıl hasretlik günü olan ahiretteki pişmanlığın ne kadar acı olduğunu dünya hayatında çekilen pişmanlık hasretleri sayesinde anlayabilenlere ne mutlu.
Mustafa ayas
23 Mayıs 2009 Cumartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder